İdare, mevzuattan aldığı yetkiyi kullanan
ve bu yetkileri uygulayan kamu görevlileriyle idari işlemlerini yürütür. İdari
işlemler ise bir hiyerarşi içinde bulunan kamu görevlilerinin izin, onay, olur,
emir, talimat gibi sözlü veya yazılı hukuki süreçlerin tamamlanmasıyla hayat
bulur.
Alt-üst şeklindeki dikey hiyerarşi içinde,
yetkili amir tarafından verilen bir emir, astları tarafından uygulanarak, idari
işlemler bir sonuca varır. Dolayısıyla, bir idari işlemin yürütülmesi için
birinin karar alması (üst'ün) diğerinin de uygulaması (ast'ın) gerekir.
Bu çalışmamızda, amir tarafından verilen
her emrin yerine getirip getirilmeyeceği incelenecektir. Ast, hangi emirler
uygulamak zorunda, uygulayamayacağı emirler neler ve uygulamak istemediğinde
neler yapabilecek?
Bu yönde çalışma yapmamızın da bilinçli
bir tercihi olduğunu söyleyebiliriz. Terör örgütü tarafından organize edilen ve
büyük acılarla son bulan hain darbe girişimi sonrasında tartışılan "konusu
suç teşkil eden emrin" yerine getirilip getirilmeyeceğini mevzuat
düzenlemeleri çerçevesinde incelemek, bu konuda çalışma yapmamızın amacıdır.
2. Emir Nedir?
Emir kavramı, doktrinde şu şekilde
tanımlanmıştır:
"...ustunluk yetki ve kudretini haiz
bir merci tarafından, belirli bir hareketin yapılması veya yapılmaması maksadıyla,
ast durumunda bulunan kimseye yönelmiş ve açıklanmış bir irade beyanı..."[1]
"...üst yetkisini haiz bir iradenin,
muayyen bir şeyin yapılması için asta hitap eden bir tezahür..."[2]
"...hukuk tarafından kabul edilmiş
üstün bir kudret ve yetkiye sahip merciin veya şahsın, muayyen bir davranışta
bulunmak üzere ast durumunda olana yönelttiği bir irade beyanıdır."[3]
Emir kavramının Türk Ceza Kanununda ve
Askeri Ceza Kanununda tanımı olmamakla birlikte, 211 sayılı İç Hizmet
Kanunu'nda yer almaktadır. Anılan Kanunun 8'inci maddesinde emir "hizmete
ait bir talep veya yasağın sözle, yazı ile ve sair surette ifadesi..."
şeklinde tanımlanmıştır.
Gerek doktrindeki gerekse de mevzuattaki
tanımdan yola çıkılarak emirde bulunması gerekenler de ortaya konulabilir:
a. Emir öncelikle
yetkili amir tarafından verilmelidir. Amirin yetkisi,
yürürlükteki mevzuata dayanmalıdır. Böyle bir hukuki norm olmadıkça, amir
kendisi hukuk yaratamaz, kural koyamaz. Diğer bir ifadeyle, mevzuata dayanmayan
bir emir yerine de getirilmez. Kaldı ki böyle bir talimat da "emir"
olarak da tanımlanamaz.
211 sayılı Kanun'un 15.maddesinde "Amir;
emirlerini maiyetindeki her şahsa verebilir. Vazifelerin zamanında ve tam
olarak yapılıp yapılmadığı takip ve yapılmasını temin eder." hükmü
ile 16. maddesinde yer alan "Amir; maiyetine hizmetle münasebeti
olmıyan emir veremez. Astından hususi bir menfaat temin edecek bir talepte
bulunamaz. Hediyesini kabul edemez ve borç alamaz." Hükümleri
incelendiğinde; amirin askere emir verme yetkisinin, hizmetle ilişkili olmak
şartıyla, görevle ilgili olabileceğini anlamaktayız.
b. Emir, şekil ve içerik
olarak gereken şartları taşımalıdır. Unsurları tam olan bir emrin yerine getirilmesi zorunludur. Diğer bir
ifadeyle, memur, emrin gereğini ifaya mecburdur, emir memur için bağlayıcıdır.
657 sayılı Devlet Memurları Kanununda
disiplin suçlarını düzenleyen 125. maddesinde aşağıdaki suç fiilleri
sayılmıştır:
Uyarı cezası gerektiren
fiiller;
a) Verilen emir ve görevlerin tam ve
zamanında yapılmasında, görev mahallinde kurumlarca belirlenen usul ve
esasların yerine getirilmesinde, görevle ilgili resmi belge, araç ve gereçlerin
korunması, kullanılması ve bakımında kayıtsızlık göstermek veya düzensiz
davranmak,
Kınama cezası gerektiren
fiil;
a) Verilen emir ve görevlerin tam ve
zamanında yapılmasında, görev mahallinde kurumlarca belirlenen usul ve
esasların yerine getirilmesinde, görevle ilgili resmi belge, araç ve gereçlerin
korunması, kullanılması ve bakımında kusurlu davranmak,
Aylıktan kesme cezasını
gerektiren fiil;
a) Kasıtlı olarak; verilen emir ve
görevleri tam ve zamanında yapmamak, görev mahallinde kurumlarca belirlenen
usul ve esasları yerine getirmemek, görevle ilgili resmi belge, araç ve
gereçleri korumamak, bakımını yapmamak, hor kullanmak,
c. Şekil ve içerik
olarak gereken şartları taşıması gerekmektedir. Mevzuat emir için bir şekil şartı koymuş ise bu şekil şartına uyulması
şarttır. Şekil şartı öngörülmeyen durumlarda, emrin konusunun suç teşkil
etmemesi şarttır.
Nitekim, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun,
Kanunun hükmü ve amirin emri başlıklı 24. Maddesinin 3. Fıkrasında;
"Konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez. Aksi
takdirde yerine getiren ile emri veren sorumlu olur." Hükmü yer
almaktadır. Dolayısıyla, bir suçun işlenmesine yönelik bir emir asla yerine
getirilmeyecektir.
Bunun dışında, anılan kanunun anılan
maddesinin 2.fıkrasında ise; "Yetkili bir merciden verilip, yerine
getirilmesi görev gereği zorunlu olan bir emri uygulayan sorumlu olmaz."
Hükmü ile amirin emrinin yetki çerçevesinde verilmesi durumunda sorumluluğun
emri verende olduğunu söyleyebiliriz.
3. Hukuka Aykırı veya Konusu Suç Teşkil
Eden Emri Yerine Getiren Memurun Sorumluluğu
Memur, kendisine verilen emri, yukarıda
belirtilen emrin unsurları açısından mutlaka kontrol edilmelidir. Emrin
konusunun suç olduğunu bilmemek veya çeşitli nedenlerle (zor kullanma, başka
altında kalma vb.) mutlak itaatle kabul etmek, sorumluluktan kurtarmayacaktır.
Diğer taraftan, 2709 sayılı 1982
Anayasamızın, kanunsuz emir başlıklı 137.maddesinde aşağıdaki hükümlere yer
verilmiştir:
Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve
suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri, yönetmelik, tüzük, kanun
veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o
emri verene bildirir. Ancak, üstü emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile
yenilerse, emir yerine getirilir; bu halde, emri yerine getiren sorumlu olmaz.
Konusu suç teşkil eden
emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan
kurtulamaz.
Askeri hizmetlerin görülmesi ve acele
hallerde kamu düzeni ve kamu güvenliğinin korunması için kanunla gösterilen
istisnalar saklıdır.
1982 Anayasasının düzenlemesi
incelendiğinde kanuna aykırı emir konusunda ikili bir ayrıma gittiği
görülmektedir. Emrin pozitif hukuk metinlerine aykırı olması ancak konusunun
suç teşkil etmemesi birinci ayrım ve emrin konusunun suç teşkil etmesi ise
ikinci ayrımdır. Emrin pozitif hukuk metinlerine aykırı olması ancak konusunun
suç teşkil etmemesi durumunda ast, amirinden almış olduğu emrin pozitif hukuk
metinlerine aykırı olduğunu amirine bildirecektir. Metnin ifade tarzından,
memur için bu bildirimin mecburi olduğu anlaşılmaktadır. Eğer amir, emrinde
ısrar eder ve yazılı olarak yenilerse emri yerine getirecektir. Bu düzenleme
ile 1982 Anayasası, yukarıda bahsettiğimiz emrin hukuka uygunluğunu kontrol
teorilerinden (emrin şartları taşıyıp taşımadığını kontrol edilmesi) itiraz
veya emrin tekrarı teorisini (tereddüt edilen emrin tekrarlanması talebinin
istenilmesi) benimsediği anlaşılmaktadır.[4]
Emrin konusunun suç teşkil etmesi
durumunda ise ast, emri hiçbir suretle yerine getirmeyecektir. Astın emri
yerine getirmesi durumunda ast meydana gelen suçun faili olacaktır. Bu
düzenleme şekli ile de Anayasamız içerik itibarıyla kontrol teorisini
benimsemiş olmaktadır.[5]
137'nci maddenin son fıkrasında kanunla
gösterilen istisnaların saklı olduğu belirtilmiştir. Kanunla gösterilen
istisnaların "askeri hizmetlerin görülmesi ve acele hallerde kamu düzeni
ve kamu güvenliğinin korunması" amaçlarına yönelik olması gereklidir.
Kanun koyucuya verilen istisna getirme yetkisi sadece birinci fıkraya
yöneliktir. Her ne kadar istisna getirme yetkisi üçüncü fıkrada düzenlense ve
ilk bakışta kanun yapma tekniği açısından bir ve ikinci fıkralarda düzenlenen
kaidelere istisna getirme yetkisinin verildiği anlaşılabilirse de, ikinci
fıkrada yer alan "hiçbir suretle" ifadesi, üçüncü fıkrada yer alan
istisna getirme yetkisinin sadece birinci fıkrada yer alan kurala yönelik
olduğu sonucuna varmamıza neden olmaktadır.[6]
Kanun koyucunun, Anayasada kendisine
tanınan istisna getirme yetkisini kullandığı alanlar incelenecek olursa, söz
konusu alanlardaki istisnayı 137'nci maddenin birinci fıkrasına yönelik
oluşturduğu görülecektir.
Nitekim kamu düzeni ve güvenliği
bakımından 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nun 2'nci maddesinde 13
bent halinde düzenlenen durumlarda verilen emrin yazılı olarak istenemeyeceği
ifade edilmiş ve istisna düzenlenmiştir. Askeri hizmetlerin görülmesi
bakımından ise kanun koyucu, kanunlarda herhangi bir istisna hükmüne yer
vermemiştir.
İç Hizmet Kanunu'nun 14'uncu maddesinde
yer alan "İcradan doğacak mesuliyetler emri verene aittir." ifadesi
öğretide, askeri hizmetlerin görülmesi bakımından Anayasanın 137'nci maddesinin
3'uncu fıkrasında yer alan istisna yetkisinin kullanıldığı bir durum olarak
görulmuştur.[7]
Ancak belirtmeliyiz ki, ilgili madde
Anayasanın 137/3'unun karşılığı değil, 137/1'inin karşılığıdır. Bu bağlamda
askeri hizmetler bakımından istisna kanunla değil, İç Hizmet Yönetmeliğinin
33'uncu maddesi ile düzenlenmiştir ki[8], bu durumda Anayasada belirtilen
kanunla istisna getirme ilkesine uygun bir düzenleme yapılmamıştır.[9]
Bu noktada, Askeri Ceza Kanununun
41.maddesi önem kazanmaktadır:
Cürümde ve kabahatte iştirak
İştirak:
Madde 41 - 1- Askeri cürümlerde ve
kabahatlerde iştirak halinde, Türk Ceza Kanununun 64 üncüden 67 nciye kadar
olan maddeler hükmü tatbik olunur.
2 - Hizmete mütaallik hususlarda verilen
emir bir suç teşkil ederse bu suçun işlenmesinden emir veren mesuldur.
3 - Aşağıdaki hallerde maduna da faili
müşterek cezası verilir:
A: Kendisine verilen emrin hudutlarını
aşmış ise,
B: Amirin emrinin adli ve askeri bir suç
maksadını ihtiva eden bir fiile mütaallik olduğu kendisince malum ise.
Yukarıda yer verilen Kanun maddesi oldukça
tartışmaya açık bir düzenlemedir. Şöyle ki;
- Hizmetle ilgili olan ve konusu suç
teşkil eden emrin yerine getirilmesinde emre verene sorumluluk yüklenmiştir.
Ancak, Anayasa gereği bu durumda söz konusu emrin yerine getirilmemesi
gerekmektedir. Anayasamız konusu suç teşkil eden emrin "hiçbir"
surette yerine getirilmeyeceğini hükme bağlamıştır. Bu durumda ast'ın sorumluluktan
da kurtulması mümkün değildir.
- Madunun (ast'ın) emri verenle birlikte
müşterek ceza almasını 3.fıkra ile şarta bağlamıştır. Sözü edilen fıkranın
"B" bendinde, ast tarafından, adli ve askeri bir suç olduğu bilinmesi
şartına bağlamıştır ki, bu da Türk Ceza Kanunu'nun 4.maddesinin 1. Fıkrasında
yer alan "Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz." Hükmü ile
çelişmektedir.
Ancak, 6722 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri
Personel Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun[10] ile
yapılan değişiklik bu hususta ciddi bir karışıklığa neden olacaktır.
ÖNCEKİ HALİ
|
SON HALİ
|
EK MADDE 8. - 26.9.2004 tarihli
ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun genel hükümleri bu Kanunda yer verilen
suçlar hakkında da uygulanır. Ancak, bu Kanunun fer'i askeri
cezalara ve cezaların ertelenmesine ilişkin hükümleri ile zamanaşımına
ilişkin 49 uncu maddesinin (A) bendi hükümleri saklıdır.
Sırf askeri suçlar ile bu Kanunun Üçüncü
Babının Dördüncü Faslında yazılı suçlar hakkında, kısa süreli hapis cezasına
seçenek yaptırımlar ile ön ödeme hükümleri uygulanmaz.
Kamu görevinin üstlenilmesinden yoksun
bırakılma veya bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına dair
güvenlik tedbirleri, Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları hakkında, öngörülen
süre kadar açığa çıkarılma şeklinde uygulanır. Yedek subaylar ile erbaş ve
erler hakkında bu tedbirin uygulanması, askerlik hizmetlerinin
tamamlanmasından sonra yerine getirilir.
Yedek subaylar hariç olmak üzere subay,
astsubay, uzman jandarma ve uzman erbaşlar ve Milli Savunma Bakanlığı ile
Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve kuruluşunda çalışan sivil personel hakkında,
askeri ve adliye mahkemelerince verilen kısa süreli hapis cezaları Türk Ceza
Kanununun 50 nci maddesinin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentlerinde
yazılı olanlar dışındaki seçenek yaptırımlara çevrilemez.
|
Ek Madde 8 - (Ek: 31/3/2005 - 5329/1
md.) (Değişik: 23/6/2016 - 6722/11 md.)
Askeri mahkemeler ve adli yargı
mahkemeleri tarafından verilen kısa süreli hapis cezaları; 16/6/1927 tarihli
ve 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanunu hükümlerine
göre askerlik hizmetini yerine getiren yükümlüler ile yükümlü erbaş ve erler
hakkında Türk Ceza Kanununun 50 nci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen
seçenek yaptırımlara, diğer askeri şahıslar hakkında ise aynı fıkranın (a),
(b) ve (d) bentlerinde belirtilen seçenek yaptırımlara çevrilebilir.
Ancak aşağıdaki hallerde kısa süreli
hapis cezaları seçenek yaptırımlara çevrilemez:
A) Sırf askeri suçlardan dolayı yapılan
yargılama sonunda hükmolunan netice cezanın dört ay veya daha fazla süreli
hapis cezası olması.
B) Fiilin, disiplini ağır şekilde ihlal
etmesi veya birliğin güvenliğini tehlikeye düşürmesi ya da birliğin muharebe
hazırlığını veya etkinliğini zafiyete uğratması ya da büyük bir zarar meydana
getirmesi.
C) Fiilin savaş veya seferberlikte
işlenmesi. 1076 sayılı Kanun hükümlerine göre askerlik hizmetini yerine
getiren yükümlüler ile yükümlü erbaş ve erler hakkında verilen kısa süreli
hapis cezasına seçenek yaptırımların yerine getirilmesi askerlik
hizmetlerinin sonuna bırakılır.
|
Askeri Ceza Kanun'un eski halinde;
"26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun genel hükümleri bu
Kanunda yer verilen suçlar hakkında da uygulanır." Denilerek, anılan
Kanun'un 41.maddesinin yürürlükten kaldırılması söz konusu iken, yapılan bu
değişikle, 41.maddenin yürürlükte kalması sağlanmıştır.
4. Konusu Suç Teşkil Eden Amirin
Sorumluluğu (Asker Açısından)
Askeri mevzuatta konusu suç teşkil eden
emri veren amirin sorumluluğu ile ilgili özel bir hukum bulunmaktadır. Askeri
Ceza Kanunun 109.maddesinde aşağıdadır:
"Madununa suç yapmak için emir
verenlerin cezası:
Madde 109 - 1. Rütbe veya makam ve
memuriyetinin nüfuz ve salahiyetini suistimal ederek madununa bir
suçunyapılmasını teklif eden, amir veya mafevk iki seneye kadar hapsolunur.
2. Suç yapılır veya yapılmağa teşebbüs
edilirse faili asliye muayyen olan ceza, emir veren hakkında (M. 50[11])
artırılarak hükmolunur."
Suçun işlenmesinin teklif edilmesi ile
beraber anılan Kanun'un 109. Maddesi uyarınca amir sorumlu olacaktır. Konusu
suç teşkil eden emrin icra edilmesi durumunda ise anılan Kanun'un 109/2 fıkrası
uyarınca faile verilen ceza amir bakımından arttırılarak verilecektir.
Görüldüğü üzere askeri mevzuata tabi personel için konusu suç teşkil eden emir
verme durumunda sorumluluğu düzenleyen bu hüküm, azmettirme şeklindeki
sorumluluğa nazaran daha geniştir. Zira azmettirme de bağlılık kuralı gereğince
konusu suç teşkil eden emrin icrasına teşebbüs edilmemesi halinde ceza
sorumluluğu söz konusu olmayacağı halde, anılan Kanun'un m. 109/1 gereğince
suça teşebbüs olmasa bile amir bakımından ceza sorumluluğu söz konusu
olabilecektir.[12]
5. Sonuç
Anayasamız, 137'nci maddesinde ve
"kanunsuz emir" başlığı altında bu durumu düzenlemiştir. Buna göre
kamu hizmetlerinde çalışan memur, almış olduğu emri hukuka aykırı bulursa bunu
amirine bildirecek ve emri yerine getirmeyecektir. Ancak amir, emrinde ısrar
eder ve yazılı olarak yinelerse emri icra edecektir ki, bu durumda sorumluluk
emri verene aittir. Bu kurala, askeri hizmetlerin görülmesi ve acele hallerde
kamu düzeni ve kamu güvenliğinin korunması için kanunla istisna
getirilebilecektir. Ancak emir, konusunun suç teşkil etmesi durumunda hiçbir
şekilde yerine getirilmeyecektir.[13]
Memurun, amiri tarafından verilen emrin
hukuka aykırı olduğunu veya konusunun suç teşkil ettiğini anlayabilmesi için
emrin meşruluğunu kontrol etmesi gereklidir. Bu kontrolde memur; emri verenin
yetkili olup olmadığı, emrin görev alanına girip girmediği ve emrin şekil ve
içerik açısından hukuka uygun olup olmadığını denetleyecektir.
Türk hukuku bakımından astın, amir
tarafından verilen emrin konusunun suç teşkil ettiğini bilmemesi hukuki yanılma
olarak değerlendirilecek ve TCK m. 4 uyarınca ast bakımından bir mazeret teşkil
etmeyecektir. Bununla birlikte emrin konusunu teşkil eden suçun maddi
unsurları, nitelikli halleri veya haksızlık bilincinde yanılmaya düşmesi
durumunda TCK m. 30 uyarınca çözüme gidilecektir.
Asker bir görevli için durum biraz
tartışmalıdır. Özellikle, 6722 sayılı Kanun ile "26.9.2004 tarihli ve 5237
sayılı Türk Ceza Kanununun genel hükümleri bu Kanunda yer verilen suçlar
hakkında da uygulanır." Hükmü kaldırıldığından; Türk Ceza Kanununun
birinci kitabı olan "Genel Hükümler" askeri personel için
uygulanmayacaktır.
Daha açık bir ifadeyle, Türk Ceza Kanunun
genel hükümler içinde yer alan, "Ceza kanunlarını bilmemek mazeret
sayılmaz." Hükmü askeri personel için uygulanmayacak, Askeri Ceza
Kanununun 41.maddesindeki;
"3 - Aşağıdaki hallerde maduna da
faili müşterek cezası verilir:
A: Kendisine verilen emrin hudutlarını aşmış
ise,
B: Amirin emrinin adli
ve askeri bir suç maksadını ihtiva eden bir fiile mütaallik olduğu kendisince
malum ise."
Hükmü uygulanacaktır. Bu durumda, ast'ın
fiilin suç olduğunu bilmesi ortaya konulmadıkça, ceza verilememesi sonucunu
doğurabilecektir.
Yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri ile
yaşamın gerçekleri arasında ciddi farklar olduğu iddia edilebilir. Örneğin,
amir tarafından, ast'ın canına kastedilerek suç işlenmesi istenebilir. Burada,
özellikle askeri personelin amirine, hukuku hatırlatması veya direnmesi zor
gözükebilir.
Ancak, kanaatimizce, suç işlemek yerine,
somut olayın özelliklerine göre gerekirse fiili ve fiziki bir direnç
gösterilmesi yerinde olacaktır.
[1] Sulhi Dönmezer - Sahir Erman, Nazari
Ve Tatbiki Ceza Hukuku CİLT II, s. 85.
[2] Erem, Faruk, Turk Ceza Kanunu Şerhi,
Genel Hukumler, C. II, Ankara 1993, s. 15.
[3] Gunal, Yılmaz, Askeri Munasebetlerde
Emir ve Sorumluluk, AÜSBFD, C.:22, Sa.:4, 1967, s. 170.
[4] Yrd. Doç. Dr. Olgun DEĞİRMENCİ,
"Türk Ceza Hukukunda Kusurluluğu Kaldıran Neden Olarak Amirin Emrini
İfa" TAAD, Yıl:3, Sayı:10 (Temmuz 2012), sayfa: 468
[5] [5] Yrd. Doç. Dr. Olgun DEĞİRMENCİ,
"Türk Ceza Hukukunda Kusurluluğu Kaldıran Neden Olarak Amirin Emrini
İfa" TAAD, Yıl:3, Sayı:10 (Temmuz 2012), sayfa: 469
[6] Prof.Dr. İzzet Özgenç, Türk Ceza
Kanunu Genel Hükümler, s. 379
[7] (Bkz. Koca - Üzulmez, s.253, dn. 769).
[8] Yönetmelik düzenlemesi şu şekildedir:
"Madde 33 - Emirlerin, hizmete mütaallik olması (Silahlı Kuvvetler İç Hizmet
Kanunu madde 8 ve 16) ve kanun ve nizamları ihlal etmemesi şarttır. Ancak,
Askeri Ce-za Kanununun 41 inci maddesinin b fıkrası şümulüne giren haller
haricinde ast, aldığı emri kanun ve nizama uygun bulmasa bile emri yapar ve
ondan sonra şikayet eder.
Amirin verdiği emir Askeri Ceza Kanununun
41 inci maddesinin b fıkrası şümulüne giren hallere mütaallik ise emir ifa
olunmaz ve fakat gecikmeksizin en kısa yoldan bir derece yukarı amire malümat verilir.
Bu takdirde emrin yapılmasından doğacak bütün mesuliyet ast'a aittir."
[9] Detaylı bilgi için bkz. Değirmenci,
Emre İtaatsizlikte Israr Suçu, s.13
[10] Kabul Tarihi: 23/6/2016, Resmi
Gazete: 14/07/2016 tarih ve 29770 sayılı
[11] Anılan Kanun'un 50.madde ise şu
şekildedir:
"Cezanın nasıl arttırılacağı:
Madde 50 - Bu kanunda bir suç için şahsi
hürriyeti tahdit eden bir cezanın arttırılacağı yazılı olan yerlerde mezkür
ceza mevzuubahis cürüm için muayyen olan cezanın iki misline kadar çoğaltılabilir.
Şu kadar ki ceza o cürüm için kanunda yazılı azami haddi geçemez."
[12] Yrd. Doç. Dr. Olgun DEĞİRMENCİ,
"Türk Ceza Hukukunda Kusurluluğu Kaldıran Neden Olarak Amirin Emrini
İfa" TAAD, Yıl:3, Sayı:10 (Temmuz 2012), sayfa: 479
[13] O. DEĞİRMENCİ, a.g.e, sayfa:480
memurlar.net